turancevik @ gmail.com

Ahlak, sadece fakirin ekmeği ve umudu oldu.

Ne çok işitiriz etrafımızdan bu beylik lafları. “Fakir ama gururlu, fakir ama şükreden, fakir ama harama el uzatmaz, fakir ama …” Ahlak fakirin ekmeği olmuş her öğün yiyebileceği, içebileceği bitmez tükenmez bir enerji kaynağı.

Yanlış anlaşılmasın baştan hemen söyleyim, ben ahlakın sadece fakirlere yakışan ve yapışan bir şeymiş gibi algı yaratılmasını ve giderek bir olgu haline getirilmesini ironik bir anlatımla seslendirmeye çalışıyorum.

Yoksa ahlak; insanları duygusal olarak birleştiren ve toplum olarak incelik, dostluk içinde yaşamlarını sürdürebilmesini sağlayan, mutlu geleceği inşa eden aksiyomatik bir kavramdır. Yani ahlak, tüm toplumu oluşturan hamur haline gelirse o toplumda ihya ve inşa süreci başarıyla sonuçlanır. Refah olur, huzur olur, barış olur, kardeşlik olur.

Yakın zamanda memleketim Erzurum’a, bir yakınımızı kaybetmem vesilesiyle hem taziye hem de sıla-i rahimde bulundum. "Hubb'ül vatan, mine'l imân/vatan sevgisi, imandandır." Vatan insanın hem ülkesi, hem memleketidir. Memleketimin güzel insanlarını, eş, dost, akrabalarımı ziyaret ettim. Ziyadesiyle hem bir yakınımı kaybetmenin üzüntüsünü, hem de Erzurum’un mana ikliminde yoğrulmuş asil insanlarıyla hasbihal etmeninin mutluluğunu bir arada yaşadım.

Erzurum’un küçük yaştan beri vatan, millet sevgisiyle yoğrulmuş bu asil insanları, bu aziz şehir ne yazık ki hiçbir zaman hak ettiği ölçüde ülkemizde üretilen toplam refahtan hak ettiği payı alamadı. Buna rağmen insanlarımızın dilinden vatan sevgisi, millet sevgisi, bayrak sevgisi hiç eksilmedi. Çünkü bu şehrin hamuru bu değerlerimizle yoğrulmuş. Mayası maneviyat olmuş.

Erzurumlu fakirde olsa gururludur, fakirde olsa dilinden şükür eksilmez, harama el uzatmaz. Yani tabiri caizse bu şehirde ahlak fakirin ekmeği olmuş.

Kendi gibi gördüğü, kendi gibi konuşan, kendi gibi yaklaşımda bulunan insanları, çok çabuk içselleştiren, kabullenen ve devamında bayraklaştıran bir mizaca sahip buranın insanları. Algılarla, olguları bu yüzden bazen karıştırabiliyor. Azığı ahlak olan bu toplumun, sokak pazarlarında müşteri tavlamak için yapılan çeşitli numaraları, gazete ve ekran köşelerinde ceplerine akide şekeri konulmuş mühim bir kalemşor veya ateşli bir dava adamı olduğunu pazarlamaya çalışanları ayıklamada zorluk yaşaması normal mi bilmiyorum.

Her şeyin bir fiyatının olduğu bir dünyada, herkesin kendi çanağına sağdığı bir dünyada, başkalarının değirmenine bilmeyerek de olsa su taşıyarak yiğit ve soylu kalabilmek mümkün mü bilmiyorum.

Herkesin bir şeyler tırtıkladığı bir sofrada kendi payına ahlak düşen bir toplum. Şükür düşen bir toplum. Sofrada açken tok gibi kalkan bir toplum.

Erzurum ve Erzurumlu kendine bu yolu seçmiş. Şüphesiz seçtiğimiz yollarla hayatımızı inşa ederiz. Seçtiğimiz yol, aynı zamanda görmediğimiz, geçmediğimiz binlerce yol demektir. İşte bizi biz yapan bu binlerce yollar arasından seçtiğimiz yolun bizi götürdüğü yerdir. Orada karşılaştıklarımızdır. Orada yapılan mücadeledir. Başımıza gelendir. Bu yolda bizim payımıza ahlak ve maneviyat düştü.